Eğitmenimiz Didem Alpaylı Erdoğan düzenli olarak The Brand Age dergisinde yazıyor. Derginin Ekim sayısında yer alan yazısını aşağıda bulabilirsiniz.

Dilerseniz buraya tıklayarak The Brand Age dergisi hakkında bilgi sahibi olabilirsiniz.

SENİN HİKAYEN NE?

Hikayenin Gücünü Keşfedin!

Artık hayatımızın tüm alanlarına –belki de farkına varıp, çoktan odaklanmaya başlamış da olabilirsiniz – ANLAM katmak, günümüz için bilgiden çok daha cazip.

“Bir öğleden sonra akşam yemeği için marketten yiyecek bir şeyler alıyordum ve birkaç şişe de şarap kapıp götürmeye karar verdim. Seçenekler iyi ve mütevaziydi; belki topu topu elli şişe vardı. Ve hemen pahalı olmayan üç kırmızı şaraba yöneldim. Üçü de aşağı yukarı aynı kalitede görünüyordu. Nasıl karar vermeli? Şişelere baktım. İki tanesinin etiketleri şu süslü püslü şarap sıfatlarıyla doluydu. Oysa üçüncü şişe, bana bir öykü anlatıyordu:

Böyle bir şarap fikri, iki kardeşe ; Erik ve Alex Bartholomaus’a ait. Alex’in sağladığı, Erik’in sanatıyla etiketlenen, iyi bir amaç için esprili bir yolla müthiş bir şarap satmak istediler. Hedefleri, kanserden zamansız ölen merhum annelerine, saygılarını sunmaktı. Alex ve Erik her şişenin satışından 50 senti Liliana S. Bartholomaus adına Kuzey Virginia Kanser hastanesi ve/veya çeşitli kanser araştırma fonlarına bağışlayacaklar. Sizlerin desteği sayesinde ilk ürünümüzün satışlarından yaklaşık 75.000 dolar bağışta bulunduk ve ilerde çok daha fazlasını başarmayı umut ediyoruz.

Bilin bakalım, hangi şarabı aldım?”

Daniel H.Pink – “Aklın Yeni Sınırları”

“Storytelling” yani “Hikaye Anlatıcılığı”, neredeyse insanlık tarihi kadar eski olsa da, 21. Yüzyılın kurumsal hayatı için yeni bir o kadar etkili bir kavram. Storytelling/Hikaye Anlatıcılığı ile henüz tanışmadıysanız bile, bundan sonra algıda seçiciliğin kaçınılmaz bir sonucu olarak, sıkça karşılaşacaksınız.

Hikaye; duygularla sarmalanmış gerçeklerdir.

Hepimiz öykülerle, masallarla büyümüşüzdür. Bazen tatlı bir uykuya geçişte, bazen bir kabahatten bir nasihat çıkarmamız gerektiğinde, bazen büyüklerin komik sesler çıkarıp taklitleriyle zenginleşen, bazen kulağımıza fısıldanan nice öykü, masal vardır hafızalarımızda.

Profesyonel hayatta ise “hikaye” sözcüğü, çoğu kez, negatif bir kavrammışçasına “Bana hikaye anlatma!” gibi cümle içinde kulağımızda kalmış olabilir.

Çünkü Türk Dil Kurumu Sözlüğünde hikayenin iki ayrı anlamı vardır:

Bir olayın sözlü veya yazılı olarak anlatılması
Aslı olmayan söz, olay.

Hikayenin etkisinin sebeplerine değinmeden önce belirtmem gerekir ki, kurumsal anlamda Storytelling/Hikaye Anlatıcılığı kavramının özü tamamen 1. Maddeye dayanır: yani gerçeklere… Biz profesyoneller için aslında hikaye; duygularla sarmalanmış gerçeklerdir.

Yani hikayeler, analitik düşünce tarzının yerini almaz, duyguya dokunarak, yeni bir bakış açısıyla hayal etmemize imkan sağlayarak, onu tamamlar.

Hikaye ve Beyin
Princeton Üniversitesi Psikoloji Bölümü öğretim üyelerinden Dr. Uri Hasson hikayelerin etkisinin sebebini “senkronize olmak” ile açıklıyor. Bir şeyi tecrübe ettiğiniz ve hikayesini anlattığınız zaman, dinleyenlerin de sizinle senkronize olarak aynı şeyleri hissetmesini sağlarsınız. En azından beyinlerinde gözlemlenen bu olur.

“Senkronize olmak” durumunu 1990’lı yılların sonunda, nörobilimci Giacomo Rizolatti ve meslektaşlarının “ayna nöronları”nı keşfi ile de açıklayabiliriz. Birçok vesile ile adı son zamanlarda çokça işitilen ayna nöronlar temelde üç şey sağlar:

Bir başkasının eğilimlerini çözmeye olanak sağlar (Görsel görüş noktası)
Bir başkasının kavramsal görüş noktasını benimsemeyi sağlar. (“Niyetinin farkındayım” , “Bir de benim açımdan bak”)
Kendinizi başkalarının gözünden görebilmeyi, farkındalığı sağlar.

Özellikle de birinci ve ikinci maddelerdeki sebepler sayesinde, bir hikaye anlattığınızda dinleyen; ayna nöronları sayesinde sizin anlattığınız ile senkronize olur ve ya kendini hikayedeki bir rolün yerine koyar, ya hikayenin sonunu merak eder, ya da kendi bakışı açısına göre farklı noktalar bularak hikayeyle, kahramanla bir bağ kurmuş olur. Ve işte bu bağ, duyguya dokunan bir bağ olduğu için de, ilgi çekicidir, akılda kalıcıdır, merak uyandırıcıdır.

Bilgi Çağı’ndan Anlam Çağı’na…

Bilgiye kolayca ve yüksek hızla ulaştığımız Bilgi Çağı’na şahitlik eden günümüz insanları olarak sizler de farkındasınızdır ki; hayatımız bilgi ve veriler ile dolu. İletişim kurmaktan, ilişki yürütmeye, dinlemekten, bir sunum hazırlamaya kadar pek çok noktada, bilgi bombardımanına maruz kalıyoruz. O yüzden de artık hayatımızın tüm alanlarına –belki de farkına varıp, çoktan odaklanmaya başlamış da olabilirsiniz – ANLAM katmak, günümüz için bilgiden çok daha cazip.

Bilgi’ye dayandığımız yıllar boyunca, neredeyse metazori haline gelen, sol beyin, mantık, sonuç odaklılık, analitik olmak gibi kavramlara ek olarak, artık bugün sağ beyin, yaratıcılık, manevi doyum ve anlam gibi kavramlara da yer açmamız gerekiyor.

Hikayecilik ise işte tam da bu noktada bize ANLAM katar. Hikaye anlatmak, analitik düşüncenin yerine geçmeyecek, mantığı yitirmeyeceğiz elbette… Sadece, hem kendimizin, hem de başkalarının hayatlarına anlam katmak adına, yeni bakış açıları, farklı ifade biçimleri sunmamıza olanak sağlamak için donanacağız hikayeleri.

Psikoloji uzmanı Roger C.Shank ‘ın dediği gibi: “İnsanlar mantığı anlayacak donanıma sahip değil; öyküleri anlayacak ideal donanıma sahip.”

Sizin hikayeniz ne?

Global ve yerel bir çok marka çoktan hikaye anlatıcılığı kavramını markalarına yansıttılar…

Sizin hikayeniz ne?

Hikayenizi –yeniden keşfedene – kadar, mini bir kılavuz olarak aşağıdaki adımları öneririm:

Gözlem yapın

Yaşadığımız her gün, aslında küçük küçük birçok hikayeye gebedir. Sizin kadar başkalarının da hikayeleri oluyor her geçen gün… Siz de onların hikayelerine kulak verin, o hikayeleri cebinizde biriktirin. Yarın bir gün, dinlediğiniz hikayeler, onları ikna edeceğiniz bir konuda en güçlü ikna kaynağınız olabilir.

İlham alın

Türk toplumu olarak hikaye konusunda çok şanslıyız. Köklü tarihimiz, coğrafyamızdaki kültür çeşitliliği gibi sebeplerle, hikayesi bol bir toplumuz. Mitolojiden, aşıklardan, masallardan, tasavvuftan vb bir çok kaynaktan okuyup, beslenebileceğimiz sayısız hikayemiz var.

Basit hikayeleriniz olsun

Hikayenizi dillendirirken mesajınızdan çok sapmadan, varmak istediğiniz yerden çok uzaklaşmadan, detaylardan ziyade” duyguların” insanların aklında kalacağını bilerek anlatmaya özen gösterin. Yani eskilerin tabiri ile “kıssadan hisse” etkisinde olsun hikayeleriniz.

Hikaye etkisi yaratacak bu kalıpları kullanın

“Hayal edin…” , “Düşünün…” gibi görselleştirmeye yönlendirici ifadeler.
Tasvir: “Güneşin altın ışıkları, çam ağaçlarının sık koyu yeşil yaprakları arasından tatlı tatlı ve neşe ile süzülüyordu.”
Sihirli 3: “Geldim, gördüm, yendim” vb.
Metafor: “Karınca gibi çalışkan” vb.
İkileme: “harıl harıl, koskocaman, bembeyaz…” vb.

“Gerçekler, içi boş çuval gibidir. İçi boşsa dik duramaz. Ayakta durmalarını sağlamak için, içlerini onları ortaya çıkaran gerekçeler ve duygularla doldurmanız gerekir.”

Luigi Pirandello

Gerçekleri mantık duvarını aşacak şekilde hikayelerle sarmalayarak, duyguya dokunur, ikna eder, akılda kalır ve dolayısıyla fark yaratırsınız. Hikayenin gücünü, bugünden itibaren keşfedin!

Gökten üç elma düşmüş; biri anlatana, biri dinleyene, biri de bu yazıyı okuyana…

No Comment

Comments are closed.