Yıllardır var olan IQ (Intelligence Quotient)  kavramını hepimiz biliyoruzdur. Geçtiğimiz yıllarda hayli popüler olan EQ (Emotional Quotient) ile de çoğumuzun tanıştığını tahmin ediyorum. Peki ya LQ ?

LQ yani Language Quotient – Dil Zekası , Harvard Üniversitesi akademisyenlerinden Howard Gardner’in “Çoklu Zeka Teorisi”ne göre saptanan, 9 zeka türünden biridir.

Howard Gardner, insan zekasının ölçümlenebilmesinde bir yol değil birkaç farklı yola ihtiyaç olduğu fikrinden yola çıkarak zeka türlerini şöyle sınıflandırır:

  1. Naturalist (Natüralist Zeka)
  2. Logical-Mathematical (Mantıksal-Matematiksel Zeka)
  3. Visiual-Spatial (Görsel-Uzaysal Zeka)
  4. Musical-Rhythmic (Müzikal-Ritmik Zeka):
  5. Bodily-Kinesthetic (Bedensel-Kinestetik Zeka)
  6. Intrapersonal (İçsel Zeka)
  7. Interpersonal (Sosyal Zeka)
  8. Existential (Varoluşsal Zeka)
  9. Verbal–linguistic (Sözel-Linguistik Zeka)

Bugün birçok eğitimcinin benimsediği bu yaklaşım, farklı boyutlarıyla günümüzde hala geliştiriledursun, biz bu dokuz türden;  Linguistik Zeka ya da daha basit bir ifade ile Dil Zekasından biraz dem vuralım.

Dil Zekası  konuşma ve yazma becerisi ile ilgilidir. Gelişmiş dil zekasına sahip kişilerin ifade becerileri yüksektir. Okuma, yazma, hikayeler anlatma ve kelimeleri tarihleriyle birlikte hatırlamada iyidirler.

Türk Tiyatrosu’nun büyük isimlerinden biri olan İsmail Dümbüllü, Kel Hasan’dan devraldığı “kavuk”un hakkını verircesine, kıvrak zekası ve tadına doyulmaz sahne performanslarıyla bilinir:

Bir gün Dümbüllü oyununu sürdürürken, seyircilerden biri , Dümbüllü’yü protesto etmek amacıyla olsa gerek ki, sahneye bir “salatalık” yani “hıyar” atmış.
Dümbüllü gayet sakin ve son derece saygılı bir şekilde eğilerek yerden hıyarı almış, ona dikkatle bakmış ve seyirciye göstererek:
“Ne güzel…Seyircilerimden  biri bana kartvizitini atmış” demiş.
Ve tabii bu sözün ardından seyircilerden müthiş bir kahkaha, ardından alkış kıyamet…

Bu hikayeyi ne zaman anlatsam, dinleyenlerin bir kısmı Dümbüllü’nün son derece zeki ve kıvrak olduğunu, diğer bir kısmı ise sahne tecrübesinin çok olmasının, bu kıvraklığa sebep olduğunu ifade eder. Bu iki görüşe de katılmakla beraber, bu örnekteki durumun Dil Zekası ile direkt bağlantılı olduğunu da eklemek isterim.

Dil Zekası, standart iletişim biçimlerimize, kendimizi ifade ettiğimiz her ortama katkı sağlayacağı gibi, Dümbüllü örneğinde gördüğümüz hazırlıksız yakalandığımız durumlara da etki eder.

Profesyonel iş ortamında, ister sunum yaparken, ister bir toplantıda söz almış iken; “Hazırlık” yapmış bir konuşmacı kadar, beklemediği bir soru gelince, teknik bir sıkıntı ile karşılaşınca, beklediğinden değişik bir katılımcı yorumu alınca yani  “Hazırlıksız” durumlar karşısında bile hakimiyetini, rahatlığını, özgüvenini hatta mizah yeteneğini koruyabilen konuşmacı, dinleyici üzerinde üstün bir etki bırakır.

Hazırlıksız yakalanılan her durum aslında bir sonraki hitabet için çok iyi bir malzemedir. O durumu doğal değerlendirmek başta olmak üzere, konuşmacı olarak doğaçlama tarafımızı kuvvetlendirmek, Dil Zekamızı geliştirmemiz gerekir. Bu özellik de çalışılarak geliştirilebilir.

Bu gelişimin temel başlangıç noktası dil hakimiyetidir. Konuştuğunuz dile ne kadar hakim olursanız, Dil Zekanız da o kadar kuvvetlenecektir.

Dil hakimiyeti için kelime “hazinemizin” dolu olduğundan emin olmamız gerekir. Eski yıllardaki kadar “sözlük” alışkanlığını bugünlerde çok gözlemlemesek de, kelime hazinemiz için hala en etkili kılavuz sözlüklerdir.  Konuşurken aynı sözcükleri tekrarlamak veya yabancı dilden sözcüklerle kendimizi ifade etmek yerine, sözcük çeşitlendirmesi hem ifadeyi zenginleştirir hem de :“etkili konuşan insan etkiler”.  Modern zamanlarda elde sözlük ile gezen öğrenci bile yok iken, sözlük okumanızı tavsiye edecek değilim elbette. Ancak, teknolojiyle de arası iyi olanlara “dil”, “Türkçe”, “kelime” ile ilgili onlarca telefon uygulaması olduğunu hatırlatır, bunlardan en az birine telefonunuzda yer vermenizi şiddetle öneririm.

Dil Zekası gelişimi için birkaç yöntem daha önermem gerekirse:

  • Otomobil plakalarının ortasındaki harflerden kelime oluşturmak ve yapabildiğiniz en uzun kelimeyi yapmak. Diyelim ki plakada PNR harflerini gördünüz. İlk aklınıza gelen kelimeler PINAR veya PEYNİR olmuş olabilir. Şimdi , PNR harflerinin içinde geçtiği, yapabildiğiniz en uzun kelimeye odaklanın. PREZANTASYON, PENETRASYON vb… Bunu yaparken hızlı olmak şart!
  • Yazın. Yanınızda sürekli taşıdığınız bir not defteri olabilir. Bu defteri günlük tutmak gibi kullanabilir veya yapmak istediğiniz şeyleri, gitmek istediğiniz yerleri, hayallerinizi, planlarını kaleme alabilirsiniz. Yazmak, insanın kelimeleriyle yüzleşme biçimidir. Konuşurken kendimizde fark etmediğimiz bir çok şeyi, yazarken fark edebiliriz.
  • Doğaçlama konuşmalar yapın. Etrafınızdakilerden küçük bir not kağıdına herhangi bir kelime yazmasını isteyin. 10-15 tane kelime toplayın ve kura çeker gibi içlerinden birini seçip, seçtiğiniz kelime hakkında 1 dakika konuşmaya çalışın. Bunu yaparken de konuşmanızı telefonunuzla kaydedin. Örneğin, kelimenizi seçtiniz ve PORTAKAL çıktı. Portakal ile ilgili 1 dakika konuşmaya çalışın. Başlarda basit, primitif cümleler kuracaksınız: “Portakal turuncudur. Lezzetlidir. Akdeniz’de yetişir” vs gibi… 1 dakika geçmek bilmeyecek… Ancak, bu egzersizi 10-15 kere yaptıktan sonra cümleleriniz uzamaya ve güzelleşmeye, ifadeniz zenginleşmeye başlayacak : “Çocukluğumun en güzel günleri, yaz tatili günleri, teyzemin portakal bahçelerinde geçmişti…” gibi.
  • Yine bir doğaçlama egzersizi olarak; alfabedeki harf sıralamasına göre hikaye anlatmak. Bir hikaye kurgulayacaksınız ama anlatırken kullanacağınız tüm cümlelerin ilk harfleri alfabetik sıralamaya göre olmalı. Örneğin: “Aralık ayının son günleriydi. Bir arkadaşımın ısrarı üzerine haftasonunda sürüne sürüne dışarı çıkmıştım. Canım sohbet etmek, kahve içmek, dedikodu yapmak istemiyordu. Çünkü dertlerimden kurtulmak için yalnızlığa ihtiyacım var sanıyordum. Düşünceli düşünceli yürürken yolda birden O’na rastladım!” vb…
  • Tabu, Scrabble gibi oyunlar, bulmaca çözmek kelime hazinemizi geliştirmenin en kolay ve eğlenceli yoludur.

“Bütün duyu organlarımız kendimizi ve çevremizi algılamamızda seferber olur. Hatırlayın, can kulağı ile dinleriz, gözümüzü dört açar, bazen burnumuzun direği sızlar, bazen acıyı sadece dilimizde değil, bütün bedenimizde hisseder bazen de bir olay karşısında tüylerimiz diken diken olur. Önemli olan bu algılama neferlerimizi (duyu organlarımızı) donatmaktır. Duyularımızı ne kadar donatırsak bize o kadar yardımcı olacaklardır. Duyularımızı donatmanın tek yolu da kişinin kendi (LQ) Dil Zekası’nın farkına varmasıyla mümkündür.”[i]

Dil Zekası geliştirildiğinde, çevremizi, hayatı, yaptığımız işleri algılayış biçimlerimiz de gelişecektir. Bu gelişim, gözlem ve farkındalık ile sağlanabilir.

Biz Diem Akademi olarak,  birçok kurumla Dil Zekası eğitimlerinde buluşup, bu konuda çalışmaya başladık bile!

 

Didem Alpaylı Erdoğan

DİEM AKADEMİ

didem@diemakademi.com

 

 

[i] “Dil Zekası – İletişim Sihirbazlığı” M.Abdullah Yılmaz, Sistem Yayıncılık

No Comment

Comments are closed.